Sosyal Medya

Güncel

Brüksel’den Türkiye’ye bakış - Merve Şebnem Oruç

29-30 Kasım tarihlerinde AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik'le Brüksel'deydik. Ancak bu kez Bakan Çelik'e eşlik eden gazeteciler, temasları takip etmek üzere değil, kendileri de temas kurmak için oradaydı.



AB Bakanlığı, AB Komisyonu ile temaslarının yanı sıra bu ziyarette, bir dizi toplantının da startını verdi. İlerleyen günlerde farklı Avrupa başkentlerinde devamı gelecek olan 'Türkiye-AB Sivil Toplum Buluşmaları' kapsamında ilk toplantılar serisi Brüksel'deydi. Bakan Çelik'in açılışını gerçekleştirip devamında katılımcıları baş başa bıraktığı toplantılarda, Türkiye ve Belçika'dan medya temsilcileri, sivil toplum kuruluşları ve akademisyenler ile iş dünyasından temsilciler bir araya gelerek görüş alışverişinde bulundu.
 
Ömer Çelik'in de söylediği gibi, uzun süredir Türkiye ile AB'nin resmi çevreleri arasında siyasi diyalog var, ancak gazeteciler arasında, akademisyenler ya da iş adamları arasındaki diyalog zayıflamış durumda. Bunun nedenini şöyle özetlemek mümkün. AB-Türkiye arasında son yıllarda artan gerilimin başlamasından önce, medyada, akademide ve iş dünyasında bu tür diyalogları kurma tekeli FETÖ'cülerin eline geçmişti. FETÖcüler meydanı kimseye bırakmadığı için, sadece Avrupa değil, dünyanın diğer bölgelerinde de bu tür sivil toplum temaslarını, yine onların kontrolünde, onların onayından geçen gazeteciler, onlarla arası iyi olan STK temsilcileri ve akademisyenler, himmetini aksatmayan iş adamları yürütüyordu. Bu yüzden Ergenekon ve Balyoz gibi toplu tutuklamaların görüldüğü davalar, gazetecilerin tutuklanması gibi konular, bugünle kıyaslanmayacak şekilde insan hakları ihlalleri ve hukuksuzluklar içeriyor olsa da, gerçekler onları ürettiği 'derin devletle hesaplaşma', 'karanlık geçmişle yüzleşme' ve 'darbeleri engelleme' gibi söylem kılıflarıyla Avrupa'ya servis ediliyor, gerekli yerlerde perdeleme yapılıyor, gerekli yerler parlatılıyor; bu sayede karşılıklı iletişim onların çizdiği çerçeve içinde yürütülüyordu. Kabul etmek gerekir ki, tüm yalanları, hile, düzmece ve kurgularının yanında, amaçlarına ulaşmak için deli gibi çalışıyorlardı. Sakalsız, iyi giyimli, akıcı İngilizce konuşabilen, bize plastiğe dokunuyormuşsun hissi veren yapmacık gülümsemeleriyle Avrupalılara 'Ilımlı İslam demek böyle bir şey, ay ne güzel' dedirtebiliyorlardı.
 
2013 itibarıyla FETÖ'cülerin devlet içindeki paralel yapılanması görünür hale gelir ve bu yapıya karşı savaş açılırken, Türkiye ve yurt dışı arasında onların tekeline aldığı köprüler de yıkılmaya başladı. Azılı Türkiye karşıtlığını açıktan yapmaya başladıklarında, onlardan açılan alan Türkiye tarafından doldurulamadı. FETÖ ve yanlısı bazı liberaller, solcular, azılı birer Türkiye karşıtına dönüşürken, bu tarafta oluşan boşluğu doldurma yönündeki girişimler zayıf ve yavaş kaldı.
 
Avrupa'da Türkiye'yle ilgili meseleleri yanlış anlama, yanlış anlatma ve yanlış yönlendirme, olanlara önyargıyla bakma gibi bir eğilim zaten yeni değil, her zaman vardı; ama medya ve sivil toplum üzerinden kurulan diyalog da kopunca, Türkiye-AB ilişkilerinin çıkmaza sürüklenmesi ivme kazandı.
 
Bu nedenle AB Bakanlığı'nın organize ettiÄŸi 'sivil toplum buluÅŸmaları' gibi inisiyatifler oldukça geç kalınmış adımlar. Yine de geç olması güç olmasından evladır, bir yerden baÅŸlamak lazım diyelim. Lakin ÅŸunun da altını çizmek gerekir; söz konusu toplantılar AP'nin aldığı iliÅŸkileri dondurma kararının sonrasında alelacele gerçekleÅŸtirilmiÅŸ organizasyonlar deÄŸil. Çok daha önce çalışmalarına baÅŸlanmış olan Brüksel'deki buluÅŸmaya örneÄŸin, Avrupalı katılımcıların da ilgisi oldukça fazlaydı. Zayıflayan diyalogu güçlendirme noktasında bundan sonrasında AB Bakanlığı olarak ellerinden geleni yapacaklarını söyleyen Bakan Çelik'in medyaya yansıyan açıklamalarından da anlaşılacağı gibi, Türkiye bu tür giriÅŸimlerle AB'nin vizyonsuz kararına karşı alttan almıyor; yine Bakan Çelik'in ifade ettiÄŸi gibi, “Birbirimiz hakkında konuÅŸmayalım, birbirimizle konuÅŸalım,” diyor. Yani bu buluÅŸmalar, iliÅŸkilerin bundan sonrasında nereye gideceÄŸinden bağımsız olarak, taraflar arasında diyalog kurmayı, tarafların birbirini dinlemelerine ve birbirinin ne düşündüğünü anlamalarına yardımcı olmayı amaçlıyor.
 
Brüksel'de peş peşe gerçekleşen buluşmalardaki tabloyu şöyle özetleyebiliriz: Medya temsilcileri ve gazeteciler arasındaki toplantıda, basın ve ifade özgürlüğü başlığı ağırlık gösterdiği için 'değerler' ön plana çıkmışken, akademisyenlerin aktardıklarından yola çıkarak o toplantının 'İkili ilişkiler değerlere göre mi çıkarlara göre mi şekillenecek' sorusuna kilitlendiği yorumunda bulunmak mümkün. İş adamları arasında gerçekleşen toplantının da ortak çıkarlar ve ticari ilişkilerin konuşulduğu, dolayısıyla daha olumlu bir havanın hakim olduğu bir diyalog ortamında gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Duygusal bağların kopmasına ramak kaldığı, ekonomik bağlarınsa neredeyse arada kalan tek köprü olduğu günlerde böyle olması da doğal.
 
Avrupalı katılımcıların azınlık olarak addedilebilecek bir kısmının körü körüne Türkiye karşıtı olduğunu, önemli bir bölümününse ortadaki aşırı bilgi kirliliği, doğru bilgi ve iletişim eksikliğinden kaynaklanan şekilde ciddi anlamda kafası karışık halde olduğunu söylemek gerekir. Buna kodlarındaki Doğu'ya karşı önyargıyı, yüklü FETÖ ve PKK propagandalarını da eklediğinizde mevcut tablo şaşırtıcı değil. Ancak, Batı'da Türkiye karşıtlığı, karşılığında Türkiye'de Batı karşıtlığı bu kadar yükselmişken ve 2017'nin Avrupa'da aşırı sağcıların zirveye koştuğu seçim dönemi olduğunu düşünürsek, geç de olsa kurulmaya başlanan diyalogların meyve vermesi ve açılan yaraları iyileştirmeye fayda sağlaması ne kadar mümkün, bunun cevabı Türkiye'den çok AB tarafının yapacaklarına bağlı gibi görünüyor.
 
Merve Şebnem Oruç - Yeni Şafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.